21 Ekim 2016 Cuma

"Nobel ve Madonna" Eleştiri dediğin....






Ben,geçtiğimiz günlerde kendimi hiç beklemediğim bir bakış açısıyla bakarken yakaladım:) Aslına bakılırsa her zaman eleştirdiğim bir bakış açısıyla... Uzun süredir yazmak istediğim bir konuyu ele almanın tam zamanı dedim hemen : Eleştiri Kültürü ..


Önce nereden bu  noktaya geldiğimi açıklayayım;Nobel Edebiyat Ödülü açıklandı.Bu benim gibi edebiyat meraklılarının hayli önemsediği bir ödül ,sonuçta zamanın en iyi yazarını işaret ediyor genel geçer bir bakış açısıyla ... Hadi itiraf edeyim ben Murakami alır diye beklemiştim ve Bob Dylan aldı:) Kendimi şunu derken buldum : Müzik ödüllerini de romancılara versinler esin kaynağı oldukları için o zaman ... E bir de dayanamayıp tweet attım ,eleştiri yapmak lazım böyle bir şeye değil mi? Neyse ki durup düşününce bunun hayli yenilikçi ve aslında gayet doğru bir yaklaşım olabileceğini fark etmeyi başardım ve tweeti sildim. Nobel Edebiyat ödülünün amacı, gerçek bir etkiyi sözcükleri kullanarak yaratan kişiye ödül vermek değil miydi? Adaylık sürecinde farklı bir bakış açısına sahip biri demişti ki muhtemelen bu adam kültüre yön verdi kelimeleri ile bunu da değerlendirmeliyiz :) Söz konusu olan etki yaratmaksa evet hem kendi ülkesinde hem de dünyada eserleri bilinen bir şair ödül almıştı.İşin ilginç yanı o bunu çok da önemsemedi,ödül komitesi günlerce ona ulaşamadı ,en basit biçimde web sitesinden ödül aldım diye duyuru yaptı sonra da kaldırdı.Belli ki  bizim yarattığımız olanca tantanaya rağmen , yaptığı işin onda yarattığı tatmin duygusu önemli ; bir ödül almış olmak hedef değil ,biz mi aşırı önemsiyoruz acaba bu "ödül" kavramını diye düşündüm.
Kim ki bu adam diyecekler için birazcık wikipedia bilgisi gelsin : Bob Dylan 


Aslında anlatmak istediğim ve uzun süredir aklımda olan nokta, eleştiri dozunun  bazen hayli amacından saptırılarak bilerek arttırılması ve tersine bir iletişim tekniği olarak kullanılması...Eleştiri dediğin bir şekilde yapıcı olmalı aslında , eğer o konuyu gerçekten çok iyi biliyorsan  daha iyi olmasını sağlamalısın bu yorum ile mesela ...Ama yok ne yapılıyor, ne yapıyoruz: <bunu beğenmedim,orada niye yok,çok basit kalmış,çocuksu,çok karmaşık,ben olsam böyle yapardım,neden oraya gitmedin> gibi aklımıza gelen ne kadar şikayet ya da olumsuz bakış açısı içeren cümle varsa sıralamayı marifet sayıyoruz.

Bir bakıyorsun ki herkes herşeyi bildiğini iddia ediyor.Kendi uzmanlık alanları olmayan durumlar olması veya farklı bakış açısı içermesine bakılmaksızın eleştirmiş olmak için eleştiri yapılıyor.şöyle ki ;yoldan çevirip bir adama sorsan tuttuğu futbol  takımının antrenörüne demediğini bırakmaz- ben olsam bu hafta şu oyuncuyu sahaya çıkarmaz şunları birlikte oynatırdım der mesela:) Farklı bir şekilde giyinen bir tanıdıklarının arkasından iki kadın gayet rahat biçimde moda faciası ,bunun gardıropuna el atıp değiştirmek lazım diye yorum yapabilir. Bir futbol takımının iç dinamikleri  seyircinin gördüğü duruma göre farklı bir yapıda olabilir bunu dışarıdan eleştirmek oldukça kolaydır. Kıyafet konusuna gelirsek adında"moda" olup bu stil mutlak doğru diyen  TV programları varken :)  bunu söylemek abes görünebilir ama zevkler ve renkler gerçekten tartışılmaz . Kıyafet onu giyenin ruh haline göre görünür gözümüze aslında tam da bu nedenle şöyle de bir tabir vardır aslında çuval giyse yakışıyor :) Öyle rahat etmiştir ve giyinmiştir bu kadar basit...


Eleştiriyi bir iletişim yöntemi olarak kullanıyoruz demiştim bir de ; bu bazıları için dikkat çekme aracı ,bunu kullanarak  karşılarındakinin kendileri ile iletişime  zorlamış oluyorlar.Kötü sözcükler,argo tabirler ya da  karşılarındakini kızdırma olasılığını gördükleri, hassas olduğunu bildikleri bir durum varsa onun kullanımına kadar gidiyor bu durum zaman ve mekana göre...Gündelik hayatta kendi çevrelerine bunu yüzyüze yapanlar da var, özellikle yüksek takipçili sosyal medya hesaplarının sahiplerine demediğini bırakmayanlar da... Diğerini aşağılayarak kendini daha iyi  ve üstün hissetme hali kısacası...Ben bir psikolog ya da psikiyatrist değilim bu konuyla çok ilgili olsam da :) muhtemelen bir terminolojik karşılığı vardır ama benim tanımım komplekslilik kısaca...


Bu yazı birkaç günde yazıldı,  eleştiri kültürümüz üzerine yazmaya başlamışken birden şu Kürk Mantolu Madonna olayı oluverdi :) üzgünüm ama sayfalar dolusu yorum yapanlar olarak  hepimiz bir reklam kampanyasının gönüllü destekçileri olduk .Her konuda fikrimizi söylemeye hazır hallerimiz sağolsun . Şöyle ki Kürk Mantolu Madonna yı bir şarkıcının hayatından bahseden bir roman sandığını ifade edip üstüne de sanki mağdur olmuş gibi davranan o kişinin böyle durumların küçümseme aracı olarak kullanıldığını bilip bunu kullanmadığını nasıl garanti edebiliriz ki :) Ama  bence kendisine bi teşekkür etmeli ,bu kitabı hiç okumayıp vikipedia dan ne olduğuna bakanlar  (!)   yorum yapma ve görünme ihtiyacını gidermek için öğrendi ucundan da olsa ... hadi bi tık öteye geçeyim ; Madonna göndermesinin kaynağı olan Maria yani Hz Meryem den alıyor iki figür de adını ya hani , alegori yaptım da diyebilir her an , dikkat çekip hem kendinin ,hem TV kanalının hem de çekilecek dizinin viral(!) reklamını yapan bu hanımefendi şaşırmayın ... 

Böyle durumlar için çok  söze gerek de yok belki de  bizzat Sabahattin Ali tarafından yazılmış bir kitap var öneririm  :"İçimizdeki Şeytan" bazı şeyler  kolay değişmiyor galiba :))
.. 

Bu eleştirel hallerimizin düzelmesi için ne yapmalı  denirse ;herkesin çözümü kendi bakış açısına göre  ama felsefe eğitimi işe yarardı sanki bununla birlikte okuma keyfini aşılamak için birşeyler yapsak elimizden geldiğince ve bir de okuduklarının üzerinde tartışmayı öğretsek mesela?Kalkıp da eğitim müfredatını değiştirelim demiyorum elbette,yapabilenler kendi adımlarını atsın herşeyi biryerlerden veya birisinden beklemekten vazgeçelim artık ...Küçük çabalar ,büyük ve kalıcı sonuçların  yaratılmasına destek olabilir benim bakış açımla zira...


Bu yazıyı  sevdiğim bir Dylan şarkısı ile bitirmeli ,o değil de şarkının sözlerine bakınca ciddi bir dünya eleştirisi var :) 

Bob Dylan – The Times They Are A-changin'

27 Haziran 2016 Pazartesi

Başkası olma kendin ol böyle çok daha güzelsin:)





Farklılıklar dünyayı güzel yapan noktalar aslında ,doğadan almamız gereken ilhamlar var bu noktada,hiç kimse balıktan yüzmek yerine uçmasını beklemez mesela, ya da bir papatyaya neden beyazsın diye soran olmaz,o öyledir çünkü kabul edilir varlığı olduğu gibi diğerleri tarafından..Eski bir şarkı bu yazının başlığı ,şarkının gerisinde çok hoşlaşmadığım bölümler olsa da bu cümle o kadar doğru ki özellikle son birkaç yıldır kaç kez insanların yüzüne şöyle dan diye söyleyesim geldi bilmiyorum.Bu arada gayet konuşur gibi yazıyorum değil mi ama blog ki bu bilimsel makale yazmıyorum sonuçta ,ki yazmanın o ciddi kısmını parçaları birleştirme halini de severim ben o ayrı :) Yüzüne söyleyesim geldi insanların demiştim ya bu benim  en iyi  ve  en kötü yönlerimden aynı anda galiba..Bazen patavatsız bile gelebilir gerçi çoğu kez dengeyi tuttururum da,en yakınlarım, en sevdiklerim bu halden en çok çekenler galiba görmüşsem ,fark etmişsem bir şey yapsalar daha iyi olacaklar ya da  o yolun sonu iyi değil onlara dan diye söylerim tüm açıklığı ile ...değiştirmek değil derdim kimseyi ,başkası olma kendin ol demeyi isterken herkeslere bu saçma bir tutarsızlık olurdu zaten değil mi ama ...sonuç olarak ben ne dersem diyeyim seçimler hep insanın kendisinin elinde öyle de böyle de..



Başkası olma kendin ol demek istediklerim arasında bir de  şu TV programları var ; yok laf olsun diye değil gerçekten 3 yıldır doğru dürüst TV izleyemiyorum.Aynı uzun replikler,delice bir kavga dövüş hali ile mafya özentiliğini incelikli zeka ile buluşturmaya çalışanlar,sonra tarihi anlatacağım diye yola çıkıp parodiye dönüşenler,kıyafet seçimi ile başlayıp mobbing nasıl yapılır konulu derse dönüşen yarışmalar,bir konuşma öncesi yarım saat bakışma halleri,haberlerden taşan nefret söylemleri vb, yok bünye kaldırmıyor .. Biz nasılız ki programlar nasıl olsun demek işin  kolayı , mecburi mali vb nedenlerle en büyük eğlencesi  TV olan çoğunluğun olduğu  bir yerde sürekli bunlar izleniyorsa onlar gibi bir toplum oluşuyor; yok toplum bilimci değilim olmak gibi bir hedefim de yok ,ama bunları görmek için azıcık mantık süzgecinden bakmak yeterli sanki..Nerede kötü enerji pompalayan format var ise bizim ekranlara misafir gibi,bunu istiyor seyirci denmesin hedef kitlen mecburi izleyici sen de işin kolayına kaçıyorsun canım daha çok reklam  alayım hesabı ile ... a şu 25. kare olayı mı hani subliminal mesaj vb direkt dizilerin kendisi reklam en janjanlısından hayat reklamı hem de; aşırı zengin görünen ama aslında çalışıp çalışmadığı belli olmayan  insanlar ,çalışmanın kötü olduğu anlayışı ile kırıp dökerek  birden zengin olan mafya kılıklı karakterler vb.. bu mudur e sonuç bunlara öykünen genç insanlar tabi zaten iş de bulamıyorum bari böyle dikkat çekerim diye program program gezenler,haraç kesmeye kalkanlar,başkalarının hayat tarzını kendine takıntı yapıp böyle yaşayamazsın noktasına gelenler ..Başkası olmamakla ne ilgisi mi var; biz böyle bir toplum değildik ki aslında hani şu eski filmler var ya aileden güzel değerlerden bahseden , gecenin bir yarısında bile olsa niye her seferinde deli gibi izliyoruz sanat şaheseri olduğu için mi ki? cevap şu : gerçek olanı özlüyoruz ,sahte geliyor üzerimize sonradan giydiğimiz bu elbise...Nasıl mı değişir hmm normal istediğimiz özlediğimiz gibi içerikler yaratmalarını istemeyi deneriz mesela,gerçi   kendi yayınlarımızı yaratmaya başladık aslında sosyal medya üzerinde:)  belli yaşlardakilerin hani ellerinden düşürmedikleri o telefonlar var ya ,onlarla durmaksızın kendi yayınlarını yapıyor ve çevreleri tarafından izleniyorlar, uzun vadede bu tür bilgi içeriğinin "rating"i daha yüksek olacak belli ki..

Andy Warhol yıllar önce demiş ki ,bir gün herkes 15 dakikalık ünlü olacak,haklı çıktı kesinlikle 
 haklı çıktı kesinlikle.. artık hepimiz kendi yayın yaptığımız sosyal medya sayfalarımızın ünlüsüyüz en azından değil mi ama
her birimiz kendi sosyal medya hesaplarımızın ünlüleri haline gelmeyi başarma yolunda ilerliyoruz
sosyal medyadaki bu hali seviyorum ben ,itiraf etmeliyim ki,en gerçek hallerine dokunuyoruz farkında olarak ya da olmayarak birbirimizin.. ve bence TV de vb maruz bırakıldığımız içeriklerden çok daha keyifli ve güzel bu halimiz.. başkalarını taklit edenler mi,hmm onlar gerçek hayatta da öyle ki..





 Kendin olmak zorlu bir süreç dünya denen gezegende; düşünsenize tarihten gelen alışkanlıklarla ortak bir paydada buluşup aynı biçimde davranacak biçimde eğitiliyoruz mesela.Farklıysan eğer diğerlerine benzemeyecek biçimde davranıyorsan mesela çok zekiysen ;gerçi bu da göreceli bir durum ama,ya da aynı yerde uzun süre oturamayan bir tipsen hemen hazır etiketin : uyumsuzsun kolay gelsin :) Benzer olmak kolay, çünkü aynı dili konuşur, aynı şeylere tepki gösterir ,aynı şekilde gülersin ama farklıysan hayat bazen zorlayıcı olabilir.. 


Hayallerin farklı ise, o klasik şablonların uyum sağlamakta güçlük çekiyorsan, okula adım attığın andan itibaren işin oldukça zor aslında..Kişisel deneyimim :) gayet iyi biliyorum,ben dünyaya standart bir pencereden bakan biri olamadım asla,hala en çok kullandığım soru kalıbı ;evet kocaman oldum hala:) , "ama neden?" Sorgulamam ve sormam öğretildi bana ,öyle gördüm öyle bildim sorularıma hep cevap aldım kaç yaşında olduğumun hükmü olmaksızın , a bir de kişilik tabi ben hep çok ama çok meraklıydım.Okul sistemi ise aynı zekadaki bireylerin ayn biçimde öğreneceği yargısı ile oluşturulmuş, ama başlangıçta ihtiyaçlar standartmış sonuçta biri taşır öbürü tamir eder,diğeri planlar vb bakış açıları ile temel seviyede de olsa  yetenekleri de gözönüne alıp bir şablon oluşturulmuş ona göre devam edip gitmiş .Artık çoklu zeka teoremine  göre eğitim vermeye çalışan /deneyen kurumlar var ama bunlara herkes hala erişemiyor.O teorem nasıl birşey mi acaba anlatması çok uzun sürer basitçe herkesin farklı özellikleri olduğunu ve ona göre eğitim almasının mümkün olduğunu  anlatır ,daha fazlası için google a sorun :)  ya da şuradan bakabilirsiniz tabi: https://tr.wikipedia.org/wiki/Çoklu_zekâ_kuram  Bunun test yöntemleri var sen nasıl öğrenirsin onu ölçüyor, aslında el yeteneği olan biri asla anlamadığı  ve çözemediği matematik problemleri ile uğraşmıyor böylece..


Kendin gibi olduğunda hayatının daha kolay akmaya başladığını fark ediyorsun ,önüne seni daha çok sen yapmak için yeni fırsatlar ,beklenmedik yardımcılar çıkıyor.Zorluk da oluyor tabi ki ama aslında olmadığın biri gibi davranıp yaşamaktan daha zor olamaz ki..Koşullar bizi bazen zorluyor elbet kabul ediyorum bir eğitim almışım bir yol çizmişim kendim sevmiyorum bu yaptığım işi ama mecburum ki diyoruz ,evet çok doğru oyle de yaşıyoruz ama arada kendimiz için birşeyler yapmayı da neden denemeyelim ki ... Her bir gün için birşeyleri değiştirmeyi denesek kendimiz olmak için dünya da güzelleşir çevremiz de farkında olmasak da...Bir günde çılgın bir değişim ,dönüşüm beklemek gerçekçi değil elbet; bir Kafka romanı karakteri değiliz sonuçta değil mi :) Yavaş,sabırlı emin adımlar yeterli ve kabul etmek tabi ki herkesi herşeyi olduğu gibi ...Geçenlerde bir yazı okudum ruhsal gelişim ile ilgiliydi,ruhsal olarak dengeye ulaşmış bir kişinin tüm dünyaya faydası olan enerjiler yaydığından ve denge düzeyine göre çevresi hatta tüm insanlığı iyi yönde etkileyebileceğinden bahsediyordu.Kendini gerçekleştirmek,kendin olabilmek bu denge noktasına ulaşmanın en iyi yollarından biri bence ,çünkü o durumda her ne olursa olsun kendi iyine doğru ilerlediğin için huzur ve güzellik saçıyorsun etrafına...hepimizin kendimizi gerçekleştirmeyi başaracağı günlere o zaman....

14 Haziran 2016 Salı

İnsanı insan yapan nedir?




Tam bir buçuk yıl sonra merhaba blog:) Kelimeler yine içimden taşınca ve başka yerlerde kısa kısa yazmak yetmeyince uğruyorum buraya sanırım,.Buraya genelde kendim ve hayat üstüne düşünür ve yazarım,bu ara insanlık halleri üzerine de fazlaca düşünüyorum .Herkesin ruhunu rahatlatan bir şey var,bazılarımız müzikte bulur iyi enerjileri, bazıları doğada, bazıları bir film izler defalarca ,bir diğer fotoğraf çeker,öbürü dostlarının yanına atar kendini anlatır da anlatır, bazılarının her  nefes alamadığında kaçtığı bir şehir vardır,bazen de hepsi birden sırayla yaparsın... önemli olan sana ne iyi geliyor onu bilmek aslında kendini bilmek temelde..Diyorlar ;ki nasıl bir istatistik sonucu buldular bilmiyorum,dünyanın en mutsuz halklarından biri olmuşuz acıklı ama ... Mutluluk dediğin bir amaç olunca dengesi kaçıyor herşeyde olduğu gibi bir tür haz deliliğine dönüyor,bence bir yol sadece böyle engebeli cinsten, yoldan zevk mi alacaksın bunu bir savaşa mı dönüştüreceksin sen seçiyorsun hayatın boyunca.. Öylesine zamanlardan geçiyoruz ki bu diyarlarda, evet kabul mutluyum demek bile dokunuyor insanın içine, ama herşeye rağmen küçük anlık mutluluklar olmazsa yaşamak çok zor...Benim  böyle zamanlarda klasiğim ise yazmak,hep yayınlamıyorum tabi ki de o ayrı:)

Bu aralar hem kendi hallerim hem de insanlık hallerine ilişkin karşılaştıklarım, beni bizi biz yapanın ne olduğunu düşünmeye zorladı. Mesela, bir video izledim geçenlerde,DNA nın yolculuğundan bahsediyordu,farklı insanlara yapılan testlerin sonunda ,o ırktan ve  o ülkedeki insanlardan nefret ederim diyenler, DNA larında o ülkeden izler görünce önce şaşırıyor sonra da önyargılarını değiştirmek zorunda hissediyordu.DNA ki, herşeyin başlangıcı gibi, kendimize baktığımızda öz dedikleri...Ne kadar kızsan ya da savaşsan mesela karşındaki çok uzaktan bir kuzenin düşünsene çok acayip değil mi ? Böyle bakınca dünya kocaman büyük  büyük bir köy gibi geliyor,belki aynı dili konuşamıyorsun ama akrabasın ne yaparsan yap bunu değiştiremiyorsun.


Son yüzyılda edindiğimiz, hatta her bir saniye maruz kaldığımız bilgi öylesine  büyük boyutta ki sanırım yüzyıllara eşdeğer bu konuda uzman olmasam da... Bilinçli ya da bilinçsiz bu bilgiyi de bir şekilde içimizde taşıyoruz,sonraki nesilllere aktarıyoruz.Mayıs ayında bir konferansa katıldım, konu aslında fazlasıyla farklı iken ana konuşmacı bir beyin cerrahı olunca zihin,insan,vücut ve hatta evren üzerinde uzun bir konuşma dinlemiş oldum.Konuşmacı,beynin yapısını anlatırken zihin düzeyinde bir şekilde birbirimize ve daha büyük bir zihne bağlı olduğumuzu oradan gelen verilerle hayatımızın şekillenmesinin mümkün olduğunu gördüklerini anlattı.Bahsedilen ruh değil bu arada tamamen bilimsel bir yapıdan bahsediyoruz.Bir teoriye göre geçmiş ,şu an ve gelecek aynı şeydir aynı zamanda yaşanır,bu ikisi birleşince dünya yüzündeki herşey benim için  niyeyse daha da bir anlam kazandı.Her bir şey birbirine bu kadar bağımlı ise kader denen şey ,evet çok bilimsel değil biliyorum,kim ne derse desin bir  şekilde var demek ki..Bu da bizi biz yapan diğer canlılardan farklı kılan noktalardan aslında galiba ,onlar  bazı durumlarda bilinçli tercihler yapsalar da insanlar tamamen farklı bir boyutta çünkü.Her ne kadar yapay zeka yapılmış ve hayli iyi yönde sürekli geliştirilmeye devam ediyor da olsa insandan farkı hep bizim o bilişsel özgünlüğümüz olacak duyularımız ,duygularımız da bizi biz yapan noktalar kısacası..

Zihnimizi kullanma biçimimiz ,duygularımız ve duyularımız ise bizi biz yapan eğer ,canavar ruhlu dediğimiz insanlar da var bu dünyada, onları da hayvan kategorisinde mi kabul etmeliyiz mesela ya da bir bitki olur bundan ancak mı demeliyiz? Ne yazık ki bu kadar basit değil, tanımlamalar yapmak ne kolay olurdu değil mi, yok kabul etmek ,şiddet uygulayanlar insan değildir demek mesela.. İyi ve kötü ile insanız ...Kalıtım ile geçen özelliklerimiz var ,ciddi ciddi şu genden kaynaklı diyebiliyor bilim insanları bunlara hatta,işin ilginci +1 kromozoma sahip olanlar hani engelli dediklerimiz var ya onlar daima iyi insanlar mesela kötülük kavramını bilmiyorlar.Bir de tabi,çevremiz ile iletişimimizin belirlediği özelliklerimiz var. Yaşadığımız toplumların dayattığı davranış kalıpları örneğin cinsiyete göre,bulunduğun yetiştiğin çevreye göre: Erkekler bunu yapmaz ,Kadının orada ne işi vardı vb. Yazarken ya da söylerken ne kolay değil mi ama bunun için mutsuz olan hatta ölen insanların olduğunu görünce değiştirmek için ne yapmalı noktasına geliyorsun..Bir de ailelerden gelen davranış yapıları var tabi,sen yapamazsın denen çocuk hayat boyu öğrenilmiş çaresizlikle başetmek adına herşeyi yapar;sevgiyi doğru şekilde almamış biri sevgi arsızı olup deli gibi onaylanma noktası arar ,ya da kronik bir mutsuz olabilir kolaylıkla mesela yetmez güzel şeyler de olsa ona hayatında hep eksiktir tamamlanamaz daha fazlası olsa diye uğraşır..


Kötülüğü aşmak mümkün mü peki ? En önemli cevap şu sanırım bu soruya : eğitim şart:) Eğitimi  iyi insanlar olmayı hatırlayacakları şekilde versek çocuklara ...Sonrası mı toplumun güzel değerleri var ya  aslında geçmişten kalma, onları hatırlasak, tekrar hayata geçirsek günden güne elbirliği ile şu ekranlardan ve her yerden durmadan pompalanan nefreti uzak tutsak böylece günlük hayatlarımızdan...kötülüğü iyilik saçarak yok etsek olmaz mı ya da  her bir günde bir kendimiz bir de başkası için küçücük de olsa bir iyilik yapsak mesela ? evet kendimiz için de çünkü en önemli değişim her bir insanın kendisinde aslında başkasını değiştirmek imkansız ama kendini dönüştürürsen dünya değişiyor :) Sürekli başkalarına iyilik yapma hali de  denge sorunu yaratıyor ,bağımlılık haline geldiği için ,hayatındaki boşlukları doldurup onaylanma ve sevilme ihtiyacını gidermeye dönüşüyor,dengesini kaçırdığımız her konuda olduğu gibi bizi kötüye götürüyor;çok aşırı çalışmak,aşırı alışveriş,internet bağımlılığı vb hepsi gibi... Hayal mi bu yazdıklarım  ,yok hayır ki ötesi de mümkün hatta eminim ki her bir insanın aklı da çözümleri de özel çünkü ,her birimizin farklı güzel çözümler ile iyi olanı çoğalttığımız bir dünya ne hoş olurdu..İyiliğin çoğaldığı güzel,umutlu günlere o zaman....

31 Aralık 2014 Çarşamba

2014 e güle güle & 2015 e merhaba



                             








"2015 için hedefim 2014 e ilişkin hedeflerimi gerçekleştirmek,bunları 2013 de yapmış olmam gerekiyordu;çünkü 2012 de yapacağıma söz vermiş ve 2011 de bunları planlamıştım" bu benim yazdığım bir cümle değil,İngilizce sini gördüm ve çevirdim sadece... Sonra oturdum düşündüm durum böyle miydi acaba gerçekten sürekli her yıl için planlar yapıp gerçekleştiremeden sonraki yıla mı devrediyordum ben de ??
Şükür ki bir tablo yapıp kar zarar hesabına döktüğümde son yılı ve daha önce olanları dileklerim planlarımın büyük bir kısmını gerçekleştirmiştim. "Hayat biz planlar yaparken başımıza gelenlerden ibarettir"diye bir cümle var belki bilirsiniz görece olarak doğru yanı var bunun da elbette ...Kendi adıma illa da olsun diye çılgınca istediğim bazı şeylerin olamamasından gayet mutluyum. Çünkü dönüp de geriye baktığımda o yerlere gitmek,o ortamda olmak,birileri ile birarada olmak benim için cidden kötü olacakmış aslında .O yüzden iyi ve kötü görünen son yılda Yaşadığım her gün nefes aldığım her an için Şükürler olsun. Beni şu andaki ben Yaptılar:))


                                     

Bu son ay boyunca hayatla ilgili kendim ile ilgili çok düşünme şansı buldum. Durmuyoruz ya bazen sanki arkamızdan çığ geliyor gibi son hızla dört nala ilerliyoruz.Arada kısa molalar verip etrafa ve kendine bakmalı oysa derin nefesler alıp ruhunu temizlemeli ki yeniliklere yer açılabilsin bir de farkına varmadığımız biçimde değişen yönlerini görebilsin insan .Bu durma anında yeni şeyler keşfettim kendim ile ilgili ben de bazıları bana Kalsın tabi de mesela "efemerist" bir tarafım varmış benim gittiğim yerlerden müzelerden kağıtlar,anı paraları toplamış bir kenara koymuşum kimbilir belki bir sergi bile olur bunlardan ileride  o derece .Gittiğim yerlerden topladığım tabaklar,dostların ailemin getirdikleri derken çok güzel de bir tabak koleksiyonum olmuş.Bir de Fotoğraflar ah o Fotoğraflar çok biriktirdim biliyordum da elden geçirince görünce ne çok severmişim meğer dedim anı yakalamayı ;)) Kısacası anı biriktirmişim ben öyle de iyi ki de yapmışım .


                                    

Eski yılı uğurlarken bana kattığı güzellikler için,hayatımdan gidenler ve hayatıma katılanlar için,sağlıklı olduğum için,zamanı geldiğinde birşeyleri geride bırakmak için yolum açıldığı için,gezip gördüğüm yerler için,Dünya'daki her birşeyi aynı aşkla görmeye başlayabildiğim için,iyiyi de kötüyü de aynı şekilde karşılamayı öğrendiğim için,şükrediyorum.
Ben planlar yaparken 2015 de başıma gelecekleri merakla bekliyorum :))Yeni yıl hepimize sağlık,mutluluk başarı dolu günler getirsin ❤️


                                








24 Aralık 2014 Çarşamba

Bu ağaç ne ağacı acaba??-2015 e yazılar vol12

                               
Yeni yıl ağacı mı yoksa Noel ağacı mı bu bu nedir bu ? Doğru cevap c şıkkı yani hiçbiri,ağaç süsleme geleneği aslında pagan kültürüne dayanıyor.Bizim kültürdeki adak ağaçları ile aynı durumdan besleniyor: inanma ihtiyacı ... Paganlar dünyanın dört bir yanında birbirlerinden habersizce bizim yılbaşı dediğimiz kökeni Roma ya dayanan takvimle belirlenen gün için ağaçlarını süslüyor.Aslında Hz İsa dan da  bağımsız bir durum var ortada çünkü kendisi çok  büyük bir ihtimalle bugün doğmamış nasıl Apollo ya da Artemis de bugün doğmadıysa..Olup biten bütünüyle Kış Gündönümü nün kutlanması ,bolluk bereket gelmesinin istenmesinden ibaret temelde ..Zaten halihazırda kutlanan bu günü  dini bir rituele dönüştüren kilise inanç aktarımına ve  dini yaygınlaştırmaya katkı sağlamış.

Bu pagan/şaman geleneğinin bir din içine yerleştirilip Noel babayla özdeşleştirilmiş olması da bütünüyle bir pazarlama aslında ...Bir içecek firması -ki ismini herkes bilir -Antalya Demreli Aya Nikola nın yardımsever niteliklerinin herkesi cezbedebileceğini fark etmiş ve kırmızı beyaz (kendi logoları bu renkleri içeriyor -bilinçaltı algılama olayı :)) renklerle giyinen Noel Baba hediye dağıtmaya koyulmuş ,çam ağaçlarının altına hediyeler koymuş. Hristiyan dünyasında çam ağaçlarını süsleme geleneğinin nerelerden geldiğine dair muhtelif rivayetler var .En doğru görüneni şu ki 16 . yüzyılda  Baltık bölgesinde ve Almanya 'da ortaya çıkmış,oradan doğru bunu rituele dönüştüren İngiliz Kraliyet Ailesi sayesinde yayılmış. Halen en süslü ve keyifli Noel pazarlarının Almancası ile Weihnachtsmarkt ların o diyarlarda olmasına şaşırmamalı bu durumda :)) 
    

Bizim ülkenin durumuna gelince bazı tarihçilerin iddia ettiği gibi bu ağaç bir Türk geleneği olabilir de olmayabilir de sonuçta pagan/şaman bir kültürden sonra müslümanlığı seçmiş bir toplumuz biz... Kendi adıma ben her yıl ağaç süslüyorum,kış dönümünü kutlamak için bolluk bereket çağrıştırıyor, iyi hissettiriyor bana çünkü.. Ama bu aynı dilekler için dua etmediğim anlamına da gelmiyor tabi ki de,iki durum birbirinden tümüyle zıt olamaz benim görüşüme göre ya hep ya hiç değil dünyadaki hiçbirşey .... 

Her yıl farklı bir ağaç denemesi yapmaya karar verdim en sonunda,bu yılın ağacının üzerinde gerçek ya da plastik cinsten bir ağaç yok mesela: kendisi bir takı askısı aşağıda görüldüğü gibi ama bana aynı enerjiyi veriyor mu veriyor önemli olan bu ...

Yeni yıl için kendime not : iyi enerji veren şeyleri yapmaktan vazgeçme ...